Bir önceki yazımda bahsettiğim
katedral karşınızda, işte Agios Andreas Katedrali.
Şehirde üniversiteden
dolayı çok sayıda öğrenci var. Bulunduğum zaman diliminde öğrenci şenlikleri
vardı dolayısı ile kampüsü de gezme fırsatı buldum:)
Üniversite şehrin girişi sayılacak bir noktada konumlandırılmış, otobüs ve taksilerle ulaşım sağlanmakta. Belirtmeliyim ki Patras'ta bulunan tüm taksiler bordo renkli.
Burası bilim kapsülü olarak
adlandırılıyor. İçerisinde üniversite kapsamında birçok çalışma yapılıyormuş.
İçeride ne var diye merak ediyorum ancak içeriye girmek yasak:)
Üniversite kampüsleri, rektörlük
binası, öğrenci yurtları, yemekhane, kütüphane, hastane ile birlikte büyük bir
kompleks.
Tıp fakültesinde
öğrenim gören bir arkadaşımızı dersinde ziyaret ediyoruz. Ertesi günü Atina'ya
doğru yola çıkacağımdan dolayı şerefime taverna gecesi düzenleniyor. Buradan
kendilerine sonsuz teşekkürlerimi tekrar iletiyorum.
Akşam için sözleşip hazırlanmaya gidiyoruz:)
Nihayet akşam oluyor ve eğlence mekanlarının, kafe ve restaurantların bulunduğu
tabiri caizse Nevizade kıvamında bir yer olan Central Square'a gidiyoruz.
Buradan eli boş
ayrılacağımı mı sandınız:)
Önce hediyelik eşya satan bir dükkana giriyoruz, malum gündüz siestaları olduğu
için birçok dükkan ve mağaza kapalı oluyor. Alışveriş için akşam vaktinden
uygun bir zaman yok.
Satıcının dediğine göre ürünlerin bir çoğu Türkiye'den geliyormuş. Bakır ve
kilden yapılan ürünlerin yanı sıra turistler en çok nazar boncuklu ürünlere
rağbet gösteriyormuş. Biz de birkaç tane beğeniyoruz:) Meşhur kahvesi frappe
olsa da Yunan kahvesi olarak adlandırılan kahvenin Türk kahvesinden hiç bir
farkı yok:) Dolayısıyla bakır cezve ve fincanlar da burada oldukça popüler.
Eğlence kültürü olan bir
millet Yunanlılar. İçip sızmak, ortalığı dağıtmak, bağırarak konuşmak onlara
göre değil. Taverna adı verilen Yunan yemeklerinin servis edildiği, müzik
eşliğinde sohbet edilen bu küçük restaurantlar hınca hınç dolu.
Dediğim gibi hayat akşam saatlerinde başlıyor burada ve sabaha dek sürüyor.
Akşam olunca sokaklar doluyor ve şehir hareketli bir yer haline geliyor.
Şaşırmamak mümkün değil:)
Masalar, tabaklar küçücük ancak
çeşit çok fazla. Küçücük masaya kaç tane tabak geldi hatırlamıyorum. Önden
mezeler, zeytinyağlılar, salatalar sonra ana yemekler. Tatlar hiç yabancı değil
hatta isimler bile aynı. (Cacık-Caciki, Dolma- Dolmades, Musakka-Musakka,
Baklava- Baklava, İmambayıldı-İmambayildi, Sarma- Sarmas, Mücver) Dile kolay
tam 600 yıl birlikte yaşan iki toplum ve birbirinden etkilenmemesi mümkün
değil. Kendimi Türkiye'nin Ege kıyılarında gibi hissediyorum.
Yunan rakısı olan Uzo ile yemeklerin tadına diyecek yok.
Tavernalarda çalınan söylenen müzikler; Yunan kültürünün özünü
oluşturan rembetika (rebetiko) ve modern pop olarak algılanan laika şarkılardan
oluşuyor. Rembetikalar daha çok hüzünlü, aşk, hasretlik, gurbetlik gibi
temaları olan şarkılardır. Özellikle de Mübadele sonrası bu müzik akımı daha da
kendini belli etmiştir. laikalar ise pop folk dediğimiz modern Yunan ezgileri
içeren hareketli müziklerdir. Belirtmek istediğim bir nokta da bu ülkede
tsifteteli de çok popüler yani çiftetelli. Zaten Yunanlılar Turkiko tsifteteli
diyor (Türk Çiftetellisi)
Kimisi hüzünlenip müziğin eşliğinde sağa sola sallanıyor kimisi
ise mutlu bir şekilde sirtaki yapıyor. Her insan kendi dünyasında eğlenmeye
çalışıyor.
Ben de bir kaç güzel şarkı ile Patras Gezi yazımı burada
sonlandırıyorum.
Haris Alexiou - Apopse Thelo Na Pio
Stratos Dionisiou - O Salonikios
Hristos Antoniadis
- Pios Bori
Sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder